8 Şubat 2013 Cuma

Donanım=Beden / Yazılım=Ruh Bünyemizi taramaya ne dersiniz?


      
    Takdir edersiniz ki teknoloji hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından oldu.Yazılım,Anti virüs programı herkesin aşina oldukları kavramlar…Bu iki kavramdan hareketle siz değerli arkadaşlara –öğretmen adaylarına-  bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
    Hepimizin bildiği klasik bir bilgi: “Bilgisayar  donanım ve yazılım olarak iki temel parçadan oluşur.”Donanım olarak parçalar,yazılım olarak içindeki programlar kastedilir.Burada şunu belirtmek gerekir ki yazılım denen kavram çok önemli.Yazılımlarda genel olarak Antivirüs programları vazgeçilmez unsur.İşte insan da aynen bilgisayar gibi donanım=beden ve yazılım=ruh denen iki temel unsurdan oluşuyor.Ruh insanı yüceltir.Onu toplumun gözünde en üst mertebelere çıkardığı gibi en alt seviyelere de indirebilir.Bu tamamen insanoğlunun elinde… Evrendeki döngüde tüm canlıların bir yapısı ve görevi vardır.Bu döngüde özellikle insanın çok farklı bir yeri var.Makina gibi bir varlık olmamamız,düşünen bir varlık olmamız bunun en büyük nedeni…Yapımızın dışında davrandık mı?Döngüde aksaklıklar çıkıyor.Ülke gündeminde üzücü haberler,sorular artıyor.Gençlik nereye gidiyor?Neden kalitesiz bireyler yetişiyor?Öğrencilerim neden bu kadar saygısız? vs. Burada nasıl davranmamız gerektiği konusunda  kafanızda sorular oluşabilir.
    Toplumsal ahlaki gerçekler,evrensel ahlaki değerler,düşünen bir varlık olarak içimize yönelmemiz bize biraz çözümler üretebilir…
 Günümüzde bazı bayanlar ve baylar bünyemizin kabul etmediği şekilde davranmaları döngüde sıkıntılar yarattığı kanaatindeyim.Yapmacık,hoş olmayan davranışlar bünyemizi sarmış durumda.Ahlaki dejenerasyon almış başını gidiyor.
  Bazen yolda yürürken,bir ortamda bulunurken özellikle bayanlardan öyle sözler işitiyorum ki:Bayan mı?Bay mı? Olduklarına
şaşırıyorum.Yaratılışları gereği toplumda daha narin olan bayanlar birer iffet abidesi olmaları ile akla geliyorlar.Bay olarak ister kabul edelim ister kabul etmeyelim bu böyle.Kabul etmeyen arkadaşlara ÖSYM verilerine bakmalarını,Tübitak’daki verilere bakmalarını tavsiye ediyorum.Her alanda başarılı oldukları gibi toplumun ahlaki yapısında da başarılı birer birey olmaları gerekiyor diye düşünüyorum.Tabi toplumda bu gibi güzel örnekler çok...Dileğimiz tüm bayanların böyle olması.Baylardan bile ağza alınmayacak küfürleri,argo ifadeleri sohbet ortamında rahatlıkla ifade ediyorlar.Baylar içinde aynı durum söz konusu maalesef…Bu konuda biraz daha düşünmemiz gerekiyor.Artık normal karşılıyoruz.Normalleşmiş,bünyemize yerleşmiş bu unsurları irdelememiz gerekiyor.Ruhumuzu güncelleştirip,antivirüs programlarımızla temizlemeye,paklanmaya ne dersiniz?Çevremizde virüslü ruhları normal karşılamamaya ne dersiniz?


6 Şubat 2013 Çarşamba

Kıyafet Serbestliği Üzerine:Alışveriş Merkezi-Ayakkabı-Simit


 Hep not alıyorum konularla alakalı.Hep bir erteleme durumu.Ama bir dur diyorum artık…
Sanırım içlerindeki en önemli olanı “kıyafet serbestliği” konusu.Beni en çok rahatsız eden kafamı en çok kurcalayan konu..

Üniversite sınavına hazırlandığım bir dönemde farklı  liseden bir arkadaşımla dershaneye doğru ilerlerken halen bilinçaltıma kazınan şu sohbet geçmişti:

  Dershanenin yakınlarında bir alışveriş merkezi vardı.Tam oradan geçerken arkadaşım birden bana:
Sana bir olay anlatacağım diyerek devam etti.Buradan hiç geçmek istemediğini.Liseyi bulunduğumuz ilin en güzel Anadolu Liselerinden birinde okuduğunu, öğle arası olduğunda herkesin yemeğe gittiğini kendisinin ise direk o alışveriş merkezi yanına giderek ve sıcacık bir simitle karnını doyurduğunu,aynı zamanda bu durumdan hiç şikayetçi olmadığını kendisini asıl üzen noktanın okuldaki spor ayakkabılarından kaynaklandığını…Herkesteki çok güzel markalı ayakkabıların bulunduğunu kendisinde ve birkaç arkadaşında ise sıradan hatta ayakkabı bile diyemeyeceğimiz kundaralar bulunduğunu belirtti…İşte bunlar aklıma geldikçe gözlerim dolar. Bu alışveriş merkezini görünce o simitler değilde…Ayakkabılar çağrışıyor bende…Hele o güzel hırkaları söylemiyorum bile  diyerek gözleri doldu resmen. Geçiştiriverdim bende ama halen aklımda…
O okulda acaba herkes tek tip bir ayakkabı giyseydi ne olurdu? Ve bu olayı anlatan bir lise öğrencisi…Ama şimdilerde Mimarlık okuyan bir öğrenci J

Kıyafet serbestliği…
Şimdilerde kıyafet serbestliği kabul edildi.Tartışılıyor halen…
Birkaç gündür düşünüyorum sürekli.Hatta yazıları okudum bu konuda ama işin içinden çıkamadım.Sadece düşüncelerimi biraz belirtmek istedim.

Milli Eğitim Müsteşarı’nın açıklamasına baya sinirlendim doğrusu…Bana göre baya Fransız kalmış bazı durumlara şöyle diyor:
Kıyafet serbestliğinin ailelere maddi yük getireceği diye sorulunca  ''Doğrusu bunu anlamakta zorlanıyorum. Bu çocuk zaten bir şeyler giyiyor evinde. Kişi ya da ailenin gelir seviyesine göre bir şeyler giyiyor ve bu giydiği şeyle okula devam edecek. Niye ilave bir şey gelsin ki''

Çok şaşırdım…Toplumsal gerçekler diye bir şey var.Şimdi hangi çocuk hangi birey evdeki elbiseleri ile dışarı çıkıyor? Kendisinin çocuğu çıkabilir buna bir şey diyemiyorum.Ama toplumun büyük kesimi dışarı çıkarken farklı elbiseler ile çıkar.
Okula her zaman evdeki elbisesi ile mi gidecek?

Uygulamanın şu özelliği de mükemmel BİR RAHATLIK SAĞLAYACAK burası güzel ancak.
Özgürlükten yana olmayan bir birey düşünemiyorum.
Tek tip bir şey çok kötü…Özgürlüğün kendisi çok güzel…Ama gerekli şartlar sağlandığı takdirde…
Ülkemizde bu konu çok abartıldı okulda bizzat gördüm. Ancak şu var neden üniforma neden önlük bu soruların cevaplanması gerekiyor öncelikle.

Bazı gelişmiş ülkelerde bile tekrar üniformaya dönüş var.Üniforma,önlük vs aidiyet duygusunu geliştirmede disiplini sağlamada önemli rol oynamaktadır.Aynı zamanda eşitliği sağlamaktadır.Ülkemizde herkesin gelir seviyesi bir değildir.Fakirlik zenginlik açık bir şekilde sınıflara yansıyacaktır.Markalı elbiseler giyen çocuklar,dışarıdan alınmış giysiler giyen çocuklar.Bu çocukların psikolojileri üzerinde olumsuz etki yapacağı kanaatindeyim.Hatta düşmanlık besleyen çocuklar bile olacaktır…Eğer gelir dengesini daha düzenli seviyeye getirirseniz uygulama daha rahat uygulanabilir..Ama bu durumda erken diyorum.Bana göre tek tipteki amaç ne kadar abartılsada ülkemizde önemli bir katkısı vardı:Çocuklar kendilerini daha iyi hissediyorlardı.Ayırım yapmak daha zor oluyordu.Herkesin gelir düzeyi net olarak belli olmuyordu.

Fatih Projesinde Zamanlama ve Alt Yapı…

Ülkemizde bir şey yapılmadan önce aylar öncesinden medyada reklamı yeterince yapılır. Medyada yer alan durum sanki faaliyete geçmiş gibi anlatılır… Hâlbuki medyadaki bu durum bazen faaliyete bile geçmiyor ya da anlatıldığı gibi geçmiyor.
      Uygulamayı ortaya koyan iktidar hemen bununla siyasi şov yapmaya kalkıyor. İktidar karşıtları ise iyide olsa başlarlar kötü yönde eleştirmeye… Doğruya doğru demek lazım. Dik durmak lazım. Yanlışa da aynı şekilde yanlışsa yanlış denilmeli. Mantıklı olarak.
     Teknolojiyi elimden geldiğince yakından takip etmeye çalışıyorum. Tablet bilgisayarların dağıtılacağı haberini her zaman ki gibi ilk olarak medyadan duyduk aylar öncesinden… Ne güzel dedim içimden… Çok güzel bir uygulama aslında. Ancak daha sonra düşününce Fatih Projesi adı altındaki bu projenin zamanlamasının yanlış ve alt yapısının da eksik olduğunu düşündüm.12 yaşındaki bir çocuğa hadi seni evlendirelim demek ne kadar mantıklı ise Fatih Projesinin zamanlaması açısından da o kadar mantıklı. En azından proje belli bir aşama çerçevesinde zamana dağıtılarak yapılabilir. Projeden önce daha önemli olan ihtiyaçlar giderilmeli.Bu gün işsiz birinin temel ihtiyaçlarını karşılamadan gidip bir lüks bir araba,İPAD gibi bir şey almaya kalkması gibidir Fatih Projesi.
     Bugün ilköğretimi-ortaöğretimi bıraktım. Üniversitelerde dahi basit bir Office uygulamasını bile doğru düzgün kullanamayan öğrenciler mevcut. Teknolojiden korkan öğrenciler var. Bilgisayarda sadece facebook ve oyun kültüründe takılıp kalan öğrencilerin haddi hesabı yok. Ancak bilgisayarda bir materyal tasarlama, öğrencileri için faydalı bir şekilde kullanma vs. amaçları doğrultusunda kullanan öğrenciler ve öğretmeler çok az… Basit bilgisayar eğitimleri veriliyor okullarda.
        Bunlar çözülmeli öncelikle.”Geçenlerde lisedeki bir hocam basit bir Powerpoint sunusunu hazırlamanın çok zor olduğunu ve akıllı tahtayı kullanmanın da kendisine zor geldiğini ifade etti.”Hiçbir şey diyemedim.

       Öğretmen faktörü düşünülmüyor çünkü. İstediğiniz kadar proje uygulamaya koyun. Amacına ulaşmadıktan sonra ekonomik olarak zararından başka ne yararı var. Proje bu eğitim-öğretim yılının 2.döneminde pilot okullarda uygulanmaya başladı. Uygulanan pilot okullara baktım. Bu durum öyle gösteriyor ki tablet bilgisayarların gerçek ihtiyaç sahiplerinin eline ulaşması baya zaman alacak...
     Hemen duygularımız aklımızın önüne geçiyor.”Amerika’daki öğrenciler kullanıyorlar. Benim Ahmet’im, Mehmet’im neden kullanmasın?”diyoruz. Tamamen katılıyorum. Ahmet, Mehmet, Ayşe… Fazlası ile hak ediyor. Bundan önce daha önemli şeyleri hak ediyorlar.
-50 kişilik sınıf mevcudu yerine daha düşük mevcutları hak ediyorlar.
-Birleştirilmiş sınıf uygulaması yerine daha iyi uygulama hak ediyorlar.
-Daha iyi öğretmenleri hak ediyorlar. (Öğretmenler çoğu yerde okulun temizlik görevlisi ihtiyacını karşılıyor. Eğitim fakültelerinin durumu belli ülkemizde.)
-Fiziki açıdan daha iyi derslikler hak ediyorlar.
-Okulun birçok ihtiyacı ailelerden karşılanıyor. Bunun yerine devlet karşılayabilir.
(bu sıralama sayfalarca arttırılabilir)
                         …
     Bunun yerine öncelikle iyi bir alt yapı çalışması yapılabilir. İyi bir bilgisayar eğitimi verilmeli. Ülkemizde tüm okullara her sınıfa Akıllı tahta uygulamasına geçilmeli ancak buna paralel olarak ÖĞRETMEN YETİŞTİRİLMESİ konusu iyice düşünülmeli. Kilit noktası olan öğretmen faktörünün göz ardı edilmemesi gerekiyor.
        Yeniliklere karşı koymakta çok zor. Öğretmenler ve öğretmen adayları da facebook,oyun kültüründen ziyade kendilerini tüm alanlarda olduğu gibi teknoloji konusunda hemen geliştirmelidir. Aksi takdirde yarın sınıflarının önünde cahil bir öğrenci konumuna düşebilirler.              

4 Şubat 2013 Pazartesi

Ziya'nın defteri...

Bilgisayarda karalar dururum bazen artık net üzerinden karalamaya karar verdim.Tabi geçici olarak kişisel sistemi tasarlayana kadar.

Güzel vakit geçirmeniz dileğiyle...

Menfaatlerimizle cinayet

Hepimiz ne  kadar objektif olmaya çalışsak da mutlaka düşünce dünyamızı çevreleyen bazı unsurlar ortaya çıkar ve bunu engeller...
İnançlarımız,düşüncelerimiz,siyasi düşüncemiz...
 ***
Olumsuz yönde eleştiririz insanları...
Bazen insanları yok yere yerden yere vurabiliriz içimizde...Yok yere aslında tam bir cinayet işleriz.Yok ederiz o kişiyi.Dışardan büyük marifetmiş gibi düşünce dünyasını bile okuruz...
Özellikle üniversitedeki biz öğrenciler, beğenmediğimiz hocamızı düşünce dünyamızda öldürürüz...
O kadar mükemmel öğrencileriz  ki  daha sene başındaki ilk dersten başlarız eleştirmeye...
Sanıyorum tüm üniversite öğrencilerinde ortak olan bir nokta var.Dönem başında derslerine giren öğretmenleri hakkında bilgi almaya koyulurlar bir üst dönemdeki öğrencilerden...
Üst dönemdeki öğrenciler:
-Abi bittiniz siz?
-Yaz okulu hayırlı olsun.
-Ne yaparsanız yapın bittiniz.
...
            Hemen ön yargılar oluşmaya başlıyor.Ön yargı yüklemesi  %70 oranında tamamlanıyor ama program tam kurulmuyor.Hatta bazen tam kuruluyor ama ön yargı oluşmuş kişi yanılıyor.Karşı taraftaki hoca programı sistemden tamamen yok ediyor güzelce...
Nitekim bende de oluştu bu yargı...
Ancak dersler bazında değil tabi...
Şunu da belirtmeliyim ki : Üst dönemdeki öğrenciler bazı hocalarda da tamamen haklılar...
Yine gerek üst dönemlerin anlattıkları gerek diğer öğrencilerin yorumları bir hocama karşı olumsuz düşünceler oluşturmaya neden olmuştu...
Zamanla dersinde anladım ki öğrenciler haksız... Dersi gayet güzel işliyordu...Öğrenci-öğretmen ilişkisi de mükemmeldi.         
     Öğrencilerin bu hoca "Baba Adam" diye tabir ettikleri hocalardan farklıydı tabi bu hocamız...Tabi  bu biz öğrencilere göre değildi...
Biz  yıllar sonra arkasından belki de olumsuz konuşacağımız,akademik başarısı sıfır olan boş hoca arzu ediyorduk şimdilik...
İşin kötü tarafı tüm okulda kötü hoca olarak bilenen hoca gerçekten iyiydi...
Aradan baya zaman geçmişti artık dersime gelmiyordu ama tamda tanıyamamıştım kendisini...
Konferansı varmış hem de güzel bir konferans...Bir sunu açıp oradan monoton olarak aktarır düşüncesi ile oturdum.Hem de en arkaya oturdum.Erken çıkayım diye.Ama yanılmışım tamamen...Yanıldığıma da sevindim.
            Özellikle konferansta  insanın içini titreten bir eda ile işini yapıyordu menfaatten uzak bir şekilde.Kendi değerlerimizi vurguluyordu.Ama bazıları niçin bulunuyordu orada anlayamadım(!) Doğruya doğru diyordu.Birilerine iyi görünmek adına herhangi bir şov yapmıyordu.O anda tamam dedim işte bu ya...O gün son karar oluştu.Artık o önyargı programı tamamen silinmişti bende.Önceden de silinmişti aslında ama kalıntı dosyalar vardı.
***
Asıl değinmek istediğim...
Hep kişisel menfaatlerimiz ön planda tüm olayları değerlendirmede...
Üst sınıftakiler belki de bir not uğruna öldürdüler hocalarını...
Bir arkadaşımızı menfaatimiz uğruna öldürdük düşünce dünyamızda...
Bir çalışan yöneticisini menfaati için öldürdü düşünce dünyasında...
Eğitim dünyasındaki bazı kesimler kendi menfaatleri uğruna hükümetin bazı faaliyetleri yüzünden öldürdüler onları...
***
Kendi menfaatlerimizin devre dışı bırakıldığı özgür düşüncelere...
Güzel bir düşüncesi dünyasında yaşamak  ve menfaatlerimizle cinayet işlememek dileğiyle...    

2 Şubat 2013 Cumartesi

Adı ve Soyadı.Prof.Dr

Farklı olmak toplumda ön planda olmayı sağlayan temel taşlardandır.Farklı olmak;üretmek,düşünmek,özgün ve model olmayı da beraberinde getiriyor
Hepimizin küçükten beri örnek aldığı kişiler vardır.Bir politikacı,sanatçı,öğretmen…
Hep kendimize göre önde olanları seçeriz.Ama diğerlerinden farklıdırlar.Genelde hep insani yöndedir bu  modellerimiz.Benlik kavramlarını yenmiş kişilerdir.Kariyerleri benliklerinin önüne geçmemiştir.”İnsan olmak” düşüncesini merkeze almış kişilerdir.Mevlana’yı,Yunus Emre’yi,toplumsal değerleri benliklerinde yoğuran kişilerdir.Hoşgörü,sevgi merkez noktaları olmuştur.Bu şekilde başkalarının yüreklerine dokunmuşlardır.
            Liseden beri seminer ve konferanslara katılmayı hep sevmişimdir.Tabi farklı olan kişilerin.Yine bir gün sözde sınava hazırlık konferansı adı altında bir konferansa katıldım.Şu anda o akademisyenin adının ve üniversitesini tam hatırlamıyorum ama şu yazıyı çok iyi hatırlıyorum.”AYTAÇ AÇIKKALIN.PROF.DR” Kendisini tanıtırken slayt ekranına önce bir tıkla AYTAÇ sonra AÇIKKALIN ve son bir tıkla PROF.DR. yazısı yansıdı.O anda hafif bir tebessümle işte bu dedim içimden.Kısa bir tanıtmadan sonra değerler hakkında biraz konuştuktan sonra konuşmasına devam etti.O zaman kafam biraz karışmıştı.Gün geçtikçe özellikle üniversite hayatımda daha da iyi anladım.Konferansta farkını hissetirmişti.Farklı olmayı çok iyi özetledi.”ADI VE SOYADI.PROF.DR.
Özellikle başta bu gibi akademisyenlerin ülkemizde artması temennimiz.
Günümüzde herkes için geçerli.Çok iyi konumda olan sporcular,sanatçılar,akademisyenler, politikacılar eğer birilerinin gönlüne girmeyi başarmışsalar, önce  insanı merkeze alan ve benliklerini arka plana atan  bir yol izlemektedirler.Öğrenim hayatım boyunca kendime örnek aldığım bir çok hocam olmuştur.Kimisi hoş bir seda,kimisi suya yazılan bir iz bırakmıştır bende…Nitekim bu hep böyle olacaktır.
            İnsanın makamı mevkisi,parası,BEN’i isminden önce gelirse o insan bitmiş demektir.Ama çok iyi dostlar(!) edineceklerdir yinede…Önemli olan kalıcı bir iz bırakmaları.
            Özellikle eğitimde geçerli durum.Öğretmen-öğrenci iletişiminde temel taşlardan biri farklı olmayı başarmış olmaktır.
O duvarlar kaldırılmalı…Kırılmalı o ünvanlar.Yüzünüzde tebessüm belirmeli.O zaman o unvanlar uzayıp gidecektir.Sevgi girmeli araya,o sevgi size hem başarı hem zenginlik getirecektir zaten…
            Unvanlarınızın isimlerinizden sonra gelmesi dileğiyle…